• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

1Alak Suresi 15-19



Hatalı Çevrilen Ayetler


1Alak Suresi 15-19


Hatalı Çeviri:
15, 16, 17, 18, 19. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), o yalancı, günahkâr alından (perçemden) yakalarız (cehenneme atarız). O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın. Biz de zebânîleri çağıracağız. Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!


Doğru Çeviri:
15,16Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Eğer salât edene; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olan; toplumu aydınlatmaya çalışan kimseye engel olan o kişi, salâtı; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı engellemesine son vermeyecek olursa, ant olsun, gözünün önündeki yalancı, hatalı batıl inançlarına karşı yeni yeni uyarılarımızı ekleyip duracağız.
17O zaman o, kendi örgütünü çağırsın. 18Biz çok yakında defedici, engelleyici KUR’AN AYETLERİ İLE KARŞILIK VERECEĞİZ.
19Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Sen salât eden; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı engelleyen o kişiye itaat etme. Sen Rabbine boyun eğip teslim ol ve yaklaştırıl/ Rabbin seni Kendine yaklaştırsın.



15,16Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Eğer salât edene; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olan; toplumu aydınlatmaya çalışan kimseye engel olan o kişi, salâtı; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı engellemesine son vermeyecek olursa, ant olsun, gözünün önündeki yalancı, hatalı batıl inançlarına karşı yeni yeni uyarılarımızı ekleyip duracağız.
17O zaman o, kendi örgütünü çağırsın. 18Biz çok yakında defedici, engelleyici KUR’AN AYETLERİ İLE KARŞILIK VERECEĞİZ.


Surenin bu kısmı, önceki ayetlerin devamı değildir. Bu ayetler, tebliğin 5-8. yıllarında Mekke müşriklerinin peygamberimizle mücadeleyi şiddetlendirdikleri döneme aittir. Maalesef resmi Mushafı oluşturan ekip tarafından burada tertip edilmiştir. Rasülüllah’ın tebliğinin 7-9. senelerinde inmiş olmalıdır. Bu bölümde peygamberlik görevinin bilgi ve bilgilendirme boyutundan başka bir boyutuna dikkat çekiyor: Eğer insanlar, Allah'a dönecek olmalarına rağmen kendilerini müstağni görerek [hiç kimseye, Allah'a bile ihtiyacı olmadığına inanarak], tâğûtlaşmış ve hidayet üzere olanlara, takvayı emredenlere saldırıyor ve zulmediyorlarsa cezalandırılacaklardır; hem dünyada hem de âhirette...

Bu ayetteki kellâ [hayır, hayır] ifadesi de, yine Peygamberimizin, bu tâğûtlar [varlıklı, güçlü, oğullu-uşaklı organize müşrik tayfası] ile baş edemeyeceğine dair düşüncesinin reddidir. Böylece bu düşüncenin yersizliğine dikkat çekilmiş ve bu tip problemleri bizzat Allah'ın çözeceği mesajı verilmiştir. İleriki surelerde bunların hem detayı, hem de somut örnekleri görülecektir.

Ayetteki, perçemden veya alından tutup sürüklemek, "bir insanı toplum önünde rencide etmek, başına çeşitli belalar açmak, burnunu sürtmek" anlamında bir Arap deyimidir. [Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an] Yukarıda deyimin lâfzî manası verilmiştir. Ayetteki ifadede mecaz, mecaz-ı aklî kullanımı söz konusu olup perçem ile "perçemin sahibi" kastedilmiştir. Mecazî anlamı, "sahibi yalancı ve günahkâr olan perçem" demektir.

Yukarıda meali verilen ayette zımnen bu işin kolay olmayacağı, küfürle savaşılması gerektiği vurgulanmaktadır. Öyle ki, o azgın tüm meclisini [Dâr'un-Nedve'yi], kongresini, kurultayını, tüm işbirlikçilerini ve adamlarını toplasın, karşı koysun.

"Nâdiye" ve "nedve" aynı kökten türemiş olup kalıpları farklı olsa da anlamları aynıdır. Peygamberimiz dönemindeki Mekke'nin idarî, siyasî, sosyal ve iktisadî durumu bilinirse, konu daha iyi anlaşılır ve İslâm dîninin neleri tasvip ettiğini, nelere karşı çıktığını öğrenmek mümkün olur.

M.S. 400'lerde doğduğu tahmin edilen ve Peygamberimizin beşinci atası olan Kusay b. Kilab, Mekke’de yaşları kırkın üzerinde olanların katılabileceği Daru’n-Nedve adında bir şûra [danışma kurulu] kurmuştu. İdarî, siyasî ve iktisadî işlerin yönetimi için ayrı birimler tesis etmiş, bu birimler eliyle yürütülen Mekke şehir devletinin yönetimini kabileler arasında taksim etmişti. Kusay’ın kurduğu bu idari sistemin birimleri ve yetki alanları şöyleydi: Sidanet ve hicabet: Kâbe’nin bakımı ve korunması. Sikayet: Mekke'nin su işleri. Rifade: Fakir hacıların yiyeceklerinin temini. Liva: Savaş işleri. Kıyade: Askerî işler. Nedve: Halk meclisi. Meşveret: Önemli olayların tartışıldığı kurul. Sefaret: Diğer ülkeler ile olan ilişkiler. Hükümet: Halk arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi ve davaların karara bağlanması. Işnak: Ticaret mahkemesi. Kubbe: Silâh ve mühimmatın depolanması. Îsâr: Falcılık, büyücülük gibi işlere bakan kurul. Emval-i Muhacere: Putlara adanan mal ve eşyaya bakan kurul. İmare: İbâdet esnasında asayişi temin eden kurul. Ainne: Savaş esnasında atların bakımını üstlenen kurul.

"Münafere" diye adlandırılan yönteme göre, kabile reisliği hususunda bir anlaşmazlık çıktığında veya yeni bir kabile reisi seçilmesi gerektiğinde, reis adayları bir hakemin gözetiminde halk huzurunda tartışırlar, hakemin üstün gördüğü kişi kabile reisi olurdu. Bu sistem, yönetimde veraset [veliahtlık, babadan oğula geçiş] sistemini devre dışı bırakmaktaydı.

Muhammed b. Abdullah peygamber olduğunda, Mekke, Kusay'ın kurduğu bu sistemle yönetilmekteydi. Yönetim tek kabilenin ve tek kişinin elinde değildi. İdarî işler bir nevi istişarî bir danışma kurulu olan Dâru’n-Nedve eliyle yürütülmekteydi. Diğer toplumlarda mevcut olan otoriter ve egemenliği mutlak idarî sistemler Mekke’de bulunmadığı gibi, statüleri bakımından sadece eşitler arasında birinci olan idarî şefler de bu sivil tabiatlı istişarî geleneğe uygundu. Nitekim İslâm'ın ortaya çıkışından önce kurulan ve Peygamberimizin de üyesi olduğu "Hılfu’l-Fudul" [saygın kimselerin oluşturduğu bir sosyal yardım kurulu] Mekke’deki bu yerleşik sivil anlayışa iyi bir örnektir. Gönüllülüğü esas alan bu derneğin faaliyetleri, İslâm'ın ortaya çıkışına kadar devam etmiştir. İslâm ise bu faaliyetleri kurumlaştırmıştır.

Dikkatten uzak tutulmaması gereken noktalardan biri de, Kur’an’ın böyle idare edilen bir topluma gelmiş olduğudur. İslâm'ın idarî, siyasî ve iktisadî sistemini anlayabilmek için, Kur’an'ın geldiği toplumun davranışlarının bilinmesi ve hangi davranışların Kur’an tarafından onaylandığının ya da kaldırıldığının belirlenmesi gerekir.

Ayette geçen Zebânî (tekili; zibniye), "defediciler" demektir. Araplar bu sözcüğü "polis" anlamında kullanırlar. [Lisanü’l Arab, "z b n" mad.] Burada konu edilen zebanileri cehennemdeki işkenceci, güçlü, kaba melekler olarak anlamak yanlış olur.

İlerideki surelerde âhireti yalanlayanların dünya ve âhirette nasıl cezalandırılacakları detaylarıyla anlatılacak ve kendilerine tüm uyarılar yapılacaktır. Burada, yukarıda adı verilmeyen ve sadece kişilikleri nitelenerek kınanan bazı kimselerin ve dünyada tüm zamanlardaki benzerlerinin işledikleri suçlardan dolayı cezalarının bir kısmını bu dünyada çekecekleri; defedicilerin onların hakkından gelecekleri bildirilmektedir.

Nitekim Ebu Cehl de hak ettiği ilâhî cezanın bir kısmını daha dünyada iken çekenlerden biridir: Afra adlı kadının oğulları Mu'az ve Mu'avviz tarafından Bedir savaşında ağır yaralanışı, öldü diye savaş alanında bırakılışı, daha önce türlü kötülükler ettiği İbni Mes'ûd tarafından canlı olarak bulunuşu, göğsünün üzerine çıkan bu sahabe tarafından hakarete uğrayışı, yine onun tarafından kafası koparılıp perçeminden sürüklenerek Peygamberimize getirilişi hatırlanırsa, Rabbimizin böyle nice zorbayı daha dünyada iken cümle âleme rezil ettiği iyi anlaşılmış olur.


19Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Sen salât eden; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı engelleyen o kişiye itaat etme. Sen Rabbine boyun eğip teslim ol ve yaklaştırıl/ Rabbin seni Kendine yaklaştırsın.

Peygamberimizin zihninde yine sorular oluşmuş olmalı ki, Rabbimiz kellâ [hayır, hayır] diye bunları reddediyor. Buradaki kellâ [hayır, hayır] ifadesiyle neyin reddedildiğini Kalem/5-l4'den anlıyoruz. Peygamberimiz, karşıtlarının zengin, güçlü, nüfuzlu ve kalabalık olduklarını, onlarla mücadelenin zorluğunu, başarısız olacağını düşünmüş olmalı ki, Allah kellâ [hayır, hayır] diye reddetmekte; yani, "Öl, mağlûp ol, ama müşriklere sakın boyun eğme!" demektedir. Secde sözcüğü ile ilgili detay, inşallah Necm suresinde verilecektir.

İkinci derste [vahiyde] bu düşünceler şu ayetler ile iyice açığa vurulmuştur:

Onlar arzu ettiler ki, sen onlara yağ çekesin, onlar da hemen sana yağ çeksinler. Çok yemin eden, aşağılık, alaycı, gammaz; arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen, saldırgan, günaha batmış, kaba/obur, sonra da kötülükle damgalı şu asalakların hiçbirine itaat etme. Âhireti yalanlayan o kişi, âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman: "Daha öncekilerin masalları" dedi. Yakında Biz onun burnunu sürteceğiz. [Kalem/9-16]*



*İşte Kuran, Alak Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim